16 Temmuz 2015 Perşembe

Toledo

Film platosu mu şehir mi?

Madrid'den 1 saatlik tren yolculuğu (15€ civarı) ile geldiğimiz Toledo'da istasyon şehrin biraz dışındaydı. Hemen istasyondan aldığımız biletle sightseeing otobüsüne atladık. Tabii öncesinde istasyonun cafesinden aldığım 2 su 2 kolaya 12€ verdiğim için yolculuk küçük çaplı bir krizle başladı. Acelemiz vardı, susamıştım ve fiyatına bakmadım bile. Bu da içeceğe verdiğim en büyük servet olarak tarihe geçti. Teşekkürler Toledo.



Ama Toledo bu ayıbını çabuk unutturdu. Kıvrıla kıvrıla şehre inerken "Ayy bu ev bizim olsaa..." "Yok yook bu olsun" "Aaaaa şuna baaak ne güzel bahçeee" nidalarıyla kendimizden geçtik. Şehri kucaklayan Tejo nehrini dolanarak batıdan yavaş yavaş şehre girerken San Martin Köprüsü tüm ihtişamıyla gözler önüne serildi. İlk durağımız burasıydı.



14. yy'ın ortalarında gotik tarzda yapılan bu köprü şehrin iki eski köprüsünden biri. Diğeri ise doğu girişindeki Alacantara. Nehirden oldukça yüksekte konumlanmış bu köprüler insana kendini küçücük hissettiriyor ve muhteşem bir Toledo manzarası sunuyor.


Şehirle uzaktan tanışıp kaynaştıktan, selfie melfie ne varsa çektikten ve tiryakiler sigaralarını içtikten sonra şehrin içine hareket ettik. Daracık sokaklar, renk renk kiremitler, çeşit çeşit çatılar insana sanki bir film platosundaymış hissi veriyor. Köşeden bir şövalye çıksa kimse şaşırmaz herhalde. "Abi zırhı çıkarsaydın yalnız çok sıcak" der geçersin.



Otobüs durduktan sonra paşa paşa indik ve tam nereye gitsek derken rehberli yürüyüş turunun dahil olduğunu öğrendik. Eh, mantıklı. Zira sokaklar otobüsle gezilemeyecek kadar dar ve otobüsle geldiğimiz yol da o paraya değmeyecek kadar kısaydı. Toledo'da paraya taktığım doğrudur. 



Kattık önümüze dünyanın en tatlı rehberini, başladık yürümeye. Denk gelirseniz selam söylersiniz. Tolado'lu bu abla memleketini çok seviyordu ve büyük bir aşkla anlatıyordu. Kulakları çınlasın, sevdik kendisini.

Toledo Katedrali

Gördüğümüz katedraller, kiliseler, şapeller vs içinde açık ara en etkileyicisiydi. 120 metreye 60 metre lik bu devasa yapının 90 metrelik bir kulesi bir de fi tarihinden beri bitmemiş diğer kulesi vardı. İspanya'nın 2. ve Avrupa'nın da en büyük katedrallerinden biri olan Toledo Katedrali en basit deyimiyle "sidik yarışı" sayesinde 250-300 yılda bu büyüklüğe ulaşmış. Gelen her kral, her din adamı "ben daha dindarım ulan" diyerek biraz daha genişletmiş biraz daha yükseltmiş. Sonuç baya güzel. 2. büyük olmasına rağmen tarihi nedeniyle ülkedeki en önemli katedral burası.

 


Katedralin içi haç şeklinde ve her süsleme birbirinden detaylı.







Okuma yazma bilmeyenler için İsa'nn doğuşu hikayesi
 





 Burada "El Transparente" adında yarı saydam mermerden yapılmış bir Meryem Ana ve melekler heykeli var. Günün doğru saatinde baktığınızda, heykelin üstünde bulunan ve yine harika şeytan ve melek heykellerinin oturduğu pencereden vuran ışık bu heykeli yarı saydam hale getirip etrafındaki pirinç çubukları parlatarak çok "kutsal" bir ortam oluşturuyormuş.


Holi Meri, Cisıs Krayst.

Katedralin hazine odasında 2.5  metre yüksekliğinde ve 172 kg ağırlığında altın kaplamalı gümüş bir efkaristiya var. Efkaristiya Katolik ayinlerinde İsa'nın bedenini temsil eden güneş biçiminde ortası boş bir obje. Yılda bir kez katolik yortusunda bu efkaristiya çıkarılıp Toledo sokaklarında dolaştırılıyor ve herkes balkonlarından çiçekler yağdırıyormuş. Katolik yortusu Paskalya'dan 60 gün sonraki Perşembe günü oluyor. Denk getirseniz ne şahane olur.


Kateralde ayrıca geçmiş dönemde orada bulunmuş önemli din adamlarının giysileri tespihleri vs. bir çok şey var. Ama önemli olan tavanlar. Boynum ağrıdı tavanlardan gözümü alamadım çıkana kadar.

McDonald's'da Nasıl Yiyemedik?
Katedralden çıktık tabii ben durur muyum, acıktım. Baktık bir McDonalds var, girdik. Sıra bize geldi.

-Two BigMacs Please.
+(İspanyolca birşey söylüyor)
-I don't understand you. (işaret ediyorum menüyü) Two "BigMac". (Parayı da uzatıyorum)
+(hala ispanyolca konuşuyor, muhtemelen büyük seçim ister misiniz diyor)
-No. No Spanish. (gösteriyorum, elimle 2 yapıyorum)
+(inatla bişey anlatmaya çalışıyor, uzatmayıp verse ya?)
-(arkamdaki sırada bulunan yaklaşık 20 kişiye dönüyorum) Anyone speaking English? (sessizlik)

Çıkıyoruz. Yiyemedik ya la.

Ama iyi ki de yiyememişiz çünkü şöyle bişey yedik:



 
Paellalara Gömün Beni

Şehrin ufacık bir meydanı var zaten oradaki restoranlardan birine girdik. Deniz mahsüllü Paella (20€) ve bir sürahi buzz gibi Sangria (10€) söyledik. Beni bunlara gömün ölünce. Çok netim bu konuda. Dönerken bi marketten tarçınlı ve limonlu pirinçler aldık evde paella yapmak için, olur inşallah. Off ama çok güzeldi ya, bu konuyu kapatmasak? Teşekkürler McDonald's'daki saçma kasiyer.


Santa Kruz Müzesi


Ortaçağ'dan itibaren Toledo'nun ve dolaylı olarak İspanya'nın tarihi burada. Hem iç mekanlar hem de dış mekanlar olduğundan hiç sıkmıyor. "Ay ben daraldım" demeye kalmadan koridorun sonu bir bahçeye açılıveriyor. Aferin. Volkan binlerce minik asker figüründen ayrılamadı, keşke onun olsaymış. Bana da bi şövalye zırhı verseler hayır demezdim.

 




Mini Tren

Şehrin sokaklarına doyamadığımızdan ve hava çok sıcak olduğundan meydandaki gezi trenine atladık, şehri bir de öyle turladık. Çın çın sesi ve normalde geçmeyeceğiniz yerlere gitmesi açısından çok keyifli. İki kişi 15€.

İstasyona Dönüş

Bizi şehre getiren otobüs istasyona geri götürmüyor. Neden diye sormayacaksın, götürmüyor işte. Sorduk soruşturduk az buçuk İngilizce bile birilerini bulup yolu öğrendik. Ben söyleniyorum tabii. "Çok sıcak, niye götürmüyo ne saçma, ya treni kaçırırsak, böyle iş mi olur" Volkan sakin, Volkan her zamanki gibi "Sakin ol bebeğim ya yürüyoruz işte ne güzel" diyor ve yine her zamanki gibi haklı çıkıyor. İstasyon yolu çok güzel. Yol güzel evlerin, şekerlemecilerin ve minik hediyelik eşyacıların önünden kıvrıla kıvrıla ilerliyor. Doğu köprüsü Alacantara'dan geçerken bir moda çekimine rastlıyoruz.





 "Ne güzelsin Toledo" diyerek istasyona geliyoruz. İstikamet Madrid.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder