21 Ağustos 2015 Cuma

Marsilya

Uyarı: Bu yazı çok fazla deniz ürünü içerir.

2500 yıllık geçmişi, yılın 300 günü güneş alması, harika deniz ürünleri, şarapları ve bunlara rağmen turistik olarak tam bir başarısızlık olan sevgili Marsilya. Ah bebeğim seni bana verseler neler yaparım, harcanmışsın.

Hava limanından merkeze ulaşım için en kolayı ve koforlu yol olan shuttle otobüsleri seçtik. Bizdeki havaş, havataş gibi işte. Tek yön 8,20€, dönüşü de alırsak 13,10€. Otobüs bizi tren garında bıraktı, ki burası şehir merkezi oluyor. Biz tabii ki ilk iş internet arayışına girdik. Bu konuda hasta ruhluyuz, kabul. GSM firmalarına giriyoruz data paketli sim kart için ama anlaşamıyoruz. İngilizce bilen insan bulamayacağımızı yavaş yavaş seziyorum ama kondurmak istemiyorum. Tarzanca anlatıyorum "internet" diyorum "data" diyorum "sim kart" diyorum telefonu gösteriyorum filan. Binbir şebeklik. Sonunda anlıyoruz ki limana yakın yerlerde bulabilirmişiz, burada yokmuş. Peki, buna da şükür.



Gar'ın tarihi merdivenleri harika. Şehrin selfie merkezi diyebiliriz. Şehre inen "heyoo biz geldik" tadına bir selfie atıyor burdan. Atmayanı Fransız polisleri kovalıyor.

Hava öyle bir sıcak ki, seviyesini ancak şu resim anlatabilir:



Otele yürürken şehirdeki Arap etkisi gözüme, çiş kokusu da burnuma çarptı. Marsilya'da bu ikisinden kaçış yok. Arap pastaneleri ve tabii ki bizim kebapçılar her yerde.


Toinou

Liman otelimize yürüyerek 10 dakika mesafedeydi. Biz iki aç hemen şehrin en ünlü deniz ürünleri restoranına attık kendimizi. İsmi Toinou. Önünde deniz ürünleri satışı yapılıyor, içeri geçip yemek servisi de alabiliyorsunuz.

 


 





Karanlık ve terk edilmiş haline bakıp kapalı sanmayın. Girin girin çekinmeyin. Biz baya tereddüt ettik ama sorduk açıklarmış. Tarzları böyle herhalde.


Düşünün ki şehrin en ünlü, her yerde yazılıp çizilmiş bir mekanına giriyorsunuz. İçeride bir adam var, şef kılıklı; kasaya da o bakıyor yemeği de o yapıyor. Geleni karşılayan zaten yok.  Ama sabredin çok güzel şeyler olacak.




Şikayetlere devam ediyorum. Ekmek 1€. Sen Türk'e ekmeği neden parayla veriyorsun arkadaşım? Dayak mı istiyorsun? Şarap aldık buz kovası yok. Wi-Fi yok. Ne var oğlum sizde? Sonra anladık ne olduğunu biraz daha sabır. (Of çok heyecanlı...)

Kum midyeli makarna ve sucuklu midye söyledik. Sucuklu midyeyi tabii ki Volkan söyledi çünkü açık söyleyeyim sucuklu midye fikri beni hayattan soğuttu önce.  Ama utandım mı? Hem de nasıl.




Yukarıda gördüğünüz kareler Marsilya'ya aşık olma nedenidir. Marsilya'da kaldığımız günler boyunca midye yemekten cıva zehirlenmesi geçirmenin eşiğine gelme nedenidir.

Su bedava. Bildiğin sebil var, buz makineli filan. Aferin. Zaten yemekler 10/10. Hadi affettik.

Liman

Karnımız doyunca limana indik. U biçiminde, derli toplu, sevimli bir liman. Ortada her sabah balık pazarı kuruluyor. Marsilya ve pazarlar konusuna daha sonra geleceğim. İnternet arayışına girdik ama anlaşamama sorunu devam etti. Bir yerde bize o kadar abuk bir fiyat verdiler ki  - sanırım 30€ civarıydı - pes ettik.

Limanın çevresinde restoranlar, cafeler ve hediyelik eşya dükkanları var. Sol kolda bir sabun müzesi var. Alışveriş de yapabiliyorsunuz. Yalnız... Dikkat şikayet geliyor: Dükkanlar hep kapalı. Sabah 10'dan önce açmazlar, 15'te kapatır siesta yapar 19'da tekrar açarlar. 21'de tekrar kapatırlar. Anlayan varsa beri gelsin. Sıcaksa bana da sıcak, alışveriş zor zanaat.

Liman'ın sağ tarafından kıvrıla kıvrıla yolu takip ettik. Tekne direklerini ve görkemli binaları  geride bırakıp ticaret limanına geldik. Yolun sonunda bizi şehrin katedrali olan St.Marie Majeure katedrali karşıladı.
Büyüklüğü korkutucu boyutlarda ve kubbesi de dünyanın en yükseklerinden biri.





Petit Train
Bir şehirde minik tren varsa biz de varız. Bayılıyorum bunlara ne yapayım. Limanın sağ tarafından kalkıyorlar. Notre Dame de la Garde katedraline bununla çıkıp, katedrali dolaşıp 1 saat sonra diğer trene binerek limana inebilirsiniz. Tren tepeyi tırmanırken sorun yok da inerken tırsmadım desem yalan söylemiş olurum. Nasıl tespih böceği gibi top haline gelip aşağı yuvarlanmadık, fizik bunu açıklayamıyor.

Notre Dame de la Garde
İçi standart, dışı kocaman heykelli katedral.
 

 Buradan şehir manzarası güzel.


 

















Alışveriş Çabaları 

Aşağı inip limanın sol tarafına geçtik. Arka sokaklarda ufak cafeler ve hint restoranları var. Hard Rock cafe de bu tarafta. Hard Rock cafenin yanında 2 tane hediyelik eşya dükkanı var. Hem fiyatları uygundu hem de çok çeşit vardı. Alacağınız şeyler zaten belli: Lavantalı sabun, zeytinyağı, böcekli bilumum objeler. Cicada bu böceğin adı. Diyoruz yahu bu bir yerden tanıdık. Biliyorum ben bu böceği ama internetim yok ki!!! Bakamıyorum. Sonra wi-fi bulunca baktım. Bildiğimiz dandik ağustos böceğiymiş. Adamlar ağustos böceğini kendilerine simge yapmışlar. İnanın neden diye sormadım vardır herhalde bir nedeni. 

Pazarlar

Limanın orta kısmında sabahları muhteşem bir balık pazarı kuruluyor. Bizim gibi denizden babası çıksa yiyecek kişiler için tam bir cennet. Yok yok. Her şey günlük yakalanıp burada satışa sunuluyor.

Limandan yukarı çıkan ana caddenin ara sokaklarında ise sebze meyve pazarları hep açık. "Sicilya Kavunu" var mesela, ilginçtir İtalya'ya gittiğinizde aynısını "Marsilya Kavunu" diye satıyorlar. Halbuki güzel bir meyve, neden birbirlerine itelemeye çalışmışlar anlayamadım. Çarkıfelek meyvesi, kumkumat filan alın. Yürürken yersiniz, mis gibi. Sarımsak turşusu da alın bak kesin.

 
 
 



Diğer Yiyecek-İçecek Tavsiyeleri
Chez Noel çok meşhur bir pizzacı. Gittiğimize pişman olmadık. Çıkınca 1-2 dükkan aşağısındaki pastaneden kafam kadar beze aldık. Fransız tatlısı bulmak zor, daha çok Tunuslu ve Faslıların açtığı dükkanlarda bulunan şerbetli tatlılar var. Fransa'da mıyız Gaziantep'te mi belli değil. Yanında da nane çayı veriyorlar. Koca su bardağıyla geliyor ama 3 yudumdan fazla içilmiyor, alışmak lazım herhalde. Espresso iyidir. Alkol alınacaksa tabii ki şarabın dışında Pastis var, Fransız rakısı. Yılların rakıcısı babam tarafından test edilip onaylanmıştır, ouzo'ya burun kıvırıyor ama Pastis'i beğendi. İçebiliriz, izin çıktı. Midye'yi öğlen saatlerinde yediğinizde kremalı almamaya özen gösterin. Çok ağır geliyor. Bir de limanın sağında bir "all you can eat" restoran var. 22€ verip merak ettiğiniz her şeyden tadabiliyorsunuz. 9€ olan küçük karaf şarap da iki kişiy yetiyor. Ha, bu arada, kahvaltılar için kruvasan ve soğuk sandviç dışında seçenek yok.

 

 

 


Bu yeşil şey ne?? Volkan deli oldu, içecek illa. Bütün cafelerde milletin elinde bu var. Oturuyoruz bir yere. Garsona diyorum ki "yeşil bir şey içiyorlar ondan istiyoruz." İngilizce yine yok. Üstümdeki yeşili gösteriyorum, içecek işareti yapıyorum, etrafta da içen yok aksi gibi. Anlatmaya çalışıyorum, anlamıyor söyleniyor, bağırıp çağırmaya başlıyor. O da haklı belki. Kalkıyoruz. Sonra başka bir yerde gösterip içmeyi başarıyoruz. Naneli şurup koyup üstüne bildiğimiz sade gazoz çekiyorlarmış efendim. Hey Allahım. Neyse ben bişey demiyorum.

Plajlar

Güney Fransa'ya geldiysek o denize girilecek elbette. Diğer ülkelere kıyasla epey kolay olan bilet otomatından biletlerimizi alıp David Plajına gittik. Adını oradaki Davut heykeli replikasından alıyor. (Orijinali Floransa'da) Plajlarda şemsiye ve şezlong bulmak hem çok zor hem de gereksiz pahalı. Serdik havluları oturduk. Ama denize girmek mümkün değil çünkü buzz... Haziran'da Marsilya'da denize girilmiyor demek ki. Herkes plajda oturuyor zaten ayağını sokan yok, bi biz manyak gibi denedik. Herhalde 1 dakika bile kalamamışımdır. Volkan zaten denemedi, Bodrum'un çorba gibi suyuna giremeyen birinden söz ediyoruz sonuçta.


Vallon des Auffes

Marsilya'nın en meşhur şeylerinden biri de boullabaisse (buyabez) yani balık çorbası. Eskiden ucuz bir yemekmiş ama şimdilerde turistik ve sosyetik olmuş. Yemeden dönmeyin dediler, Chez Fonfon'a gidin dediler biz de Vallon des Auffes bölgesine geldik. Aman ne iyi ettik çok güzel bir yer burası. Fakat boullabaisse yemedik. Nedeni bir porsiyonun 50€ olması olabilir mi? Siz yerseniz anlatırsınız bu kadar para edenin ne olduğunu. Biz bu konuda cahil kalmayı tercih ettik.





 


Bisiklet Keyfi

Şehrin her yerinde bisiklet kiralama otomatları var. 

 



Birkaç saatliğine kiralayıp kredi kartı ile ödeme yapabiliyorsunuz. Zaten şehrin altyapısı her yere bisikletle gidebilmenizi sağlıyor. Bizdeki gibi kamyonların altında kalma tehlikesi yaşamazsınız. Ha, bişey olursa da ambulansın gelmesi 10 saniye filan sürer sanırım çünkü şehirde sürekli polis ve ambulans sireni duyuluyor. Büyükşehir çalışıyor.












Bitirirken...

  • Öncelikle yediğimiz deniz ürünlerinden herhangi bir komaya girmediğimiz için şükürler olsun. 
  • Biri o sokakları yıkasın, hakikaten bazen berbat kokuyorlar. Çiş kokmayan yerler ıhlamur kokuyor bak ne güzel.
  • Marsilya'yı daha turist dostu bir şehir haline getirmek gerek, beni belediye başkanı seçerseniz ilk icraatım bu olacak.
  • Limanın çevresinden fazla ayrılmayın, şehrin çok içlerine girmeyin, Marsilya çok güvenli bir şehir değil.
  • Dönüşte bizi boardingden 1 saat önce sıraya sokup ayakta bekleten ve yaşlı insanların tuvalete gitmesine bile "güvenlik nedenleriyle" izin vermeyen Fransız havaalanı yetkililerine de buradan selam gönderiyorum.
  • Tamam tamam bitti.