17 Mayıs 2015 Pazar

Madrid

Ah güzel Madrid!

Denize kıyısı olmadığı için "aman yeaa"  yorumlarına maruz kalıp Barcelona'nın gölgesinde yaşayan büyüleyici şehir. En az 3 gün ayrılmalı, sindirilmeli ve sokak sokak keşfedilmeli.

Bilmeniz Gerekenler

  • İspanyol kültürüne özgü "Tapas" denen şey sadece ekmek üstüne koyulan malzemelerden oluşmaz. Bir restorana gidip "Tapas" bölümünden rastgele bir şey seçerseniz önünüze sahanda yumurta veya 4 dilim pastırma gibi alakasız şeyler gelebilir. "Tapas" atıştırmalıklara deniyor ne sipariş ettiğinizi iyi anlamalısınız. Aşağıdakilerin hepsi tapas olarak geçiyor.
  • Çok uzak noktalar dışında metro kullanmak gereksiz. Yürüyün. Hem şehrin detaylarını daha güzel görürsünüz hem de zaten gerek yok görülecek yerler birbirine yakın. Bir de metro kartı alma makinesiyle bizim gibi 15 dakika cebelleşip sinir krizine girmeyin. Bu kadar basit bir şehirde bu aletin karmaşıklığı unutulmayacak cinsten.
  • Madrid'den 1 saat uzaklıktaki Toledo'yu planınıza ekleyin.
  • Turistlerin değil yerlilerin gittiği mekanları tercih edin, iyisini onlar biliyor. Böylece hem kazıklanmaz hem de lezzetten lezzete koşarsınız.
  • Alışverişte bir daha bulamam diyerek ilk gördüğünüz dükkanı tercih etmeyin. Oralardan bir çok kez geçeceksiniz, alternatiflere de bakın.

Şehir Turu


Otelimiz şehrin merkezi konumundaki Gran Via'daydı. Ki burası oldukça geniş bir cadde, her şey elinizin altında. Casinolar da var. Ufacık ama tertemiz odalara sahip  Hostal Go Inn Madrid, metro istasyonunun hemen karşısında olduğundan her yere kolayca gittik, üstelik çoğu lokasyona yürüme mesafesindeydi. Ayrıca kalitesine göre fiyatı çok çok iyiydi, tavsiyemdir.

Puerta Del Sol


Gran Via'dan yürüyerek ve güpegündüz pazarlık eden hayat kadınlarının yanından geçerek 5 dakika uzaklıktaki şehir meydanı Puerta Del Sol'a gidebilirsiniz. Yani Güneş Kapısı.

Şehrin simgesi olan ağaca tırmanan ayı heykelini burada görebilirsiniz. Burası orta nokta. Her yere buradan yürüyebilir, yolunuzu karıştırırsanız tekrar buraya dönerek sistemi resetleyebilirsiniz. Meydanda büyük bir Apple Store var, sevenlerine duyrulur. Çevrede yemek yiyebilir, alışveriş yapabilir, harika binalara bakarken takılıp düşebilirsiniz. Biz Rodilla isminde harika bir sandviç dükkanını tercih ettik mesela.


Puerta Del Sol Madrid geziniz boyunca bir çok kez geçeceğiniz bir meydan, her geçtiğinizde başka bir şey keşfedeceksiniz.

Plaza Mayor


Puerta Del Sol'den 2-3 dakika yürüyerek ulaşacağınız bu meydan dört tarafı çevrili bu klasik İspanyol avlusu, bizim gibi Temmuz sıcağında gittiyseniz sunduğu koyu gölge alanlarıyla bir vaha gibi karşılıyor sizi. Kısa süreli pazarlar, konserler vs yapılıyor burada. Artık neye denk gelirseniz. Mesela biz gittiğimizde basketbol gösterisi vardı, yetenekli çocuklar aferin.

Yan yana dizilmiş cafelerde dinlenip bir sonraki durağınıza bakmak ve kahve içmek mecburi. Çünkü eğer doğru açıda oturuyorsanız burası hem serin hem de sessiz. Çıkmadan önce bina altlarındaki dükkanlara bakmayı unutmayın, güzel şeyler var.


Museo Del Prado


Madrid'in mutlaka görülmesi gereken sanat müzesi burası.

Biraz sıra bekleniyor ama değer. İçerideki her şeyi gördüğümüzü söyleyemem, aşırı büyük. 7000'den fazla resim ayrıca bir o kadar da heykel var.  Ama bizim gibi "hadi hadi"ciler için hizmette sınır yok; Velazquez'in Las Meninas'ı gibi çok önemli eserleri görüp çıkabilmeniz için yönlendirmeler var. Ha yok ben sanat tutkunuyum diyorsanız 2 gününüzü buraya ayırıp her eseri teeek tek inceleyebilirsiniz. Çok da güzel olabilir. Giriş 14€ ama 18:00'dan sonra 2 saatliğine ücretsiz oluyor.

Atocha


Bir tren istasyonu düşünün ki içinde orman olsun! Biz beton çocukları olarak şaşkınlığımızı gizleyemedik. Hatta abartıp ördekler kaplumbağalar filan?


Saçmalığın daniskası yani, dört köşe betondan 3 metre yüksekliğinde bi istasyon nelerine yetmemiş anlamıyorum. Şaka bi yana; bir tren istasyonu bu kadar güzel olabilirdi. Sırf "vay be" demek için gitmek lazım.

Callao Meydanı


Yine yürüyerek gideceğiniz bir meydan. Burada bol bol alışveriş yapıp sokak sanatçılarını izleyebilirsiniz. Akşamüstü birası burada içilsin, meydanı kesen sokaklarda kendinden geçilsin.

Bernabeu Stadyumu


Santiago Bernabau istasyonundan kolayca ulaşabileceğiniz dünyanın en meşhur stadyumu Bernabeu dışarıdan bile çok ihtişamlı.


Biz içini gezmedik, futbolla uzaktan yakından alakamız olmadığı için ama içeriyi gezdiren turlar var. Soyunma odalarından stadın içine kadar her şeyi gezebilir, Real Madrid ruhunu en ağır şekilde yaşayabilirsiniz.



Las Ventas


İspanya'ya gelip bir boğa arenası görmeden gitmeyeceksiniz herhalde?? Şahsen boğa güreşlerini son derece vahşi bulurum ve bakamam bile. Bu tür bir işkenceye bir de para ödemek ise benim için koca bir "ASLA". Zaten açıkçası çoğu İspanyol da bu şekilde düşünüyor.

 Arenalar boş halleri ve tarihteki görkemleriyle yaşıyor. Tarihi bir kültürü tanıma kafasıyla geziyorsunuz. Eski matadorların nasıl saygı gördüğünü, o giysilerin ihtişamını görmek ilginç. Alacağınız elektronik rehberler sizi adım adım dolaştırıyor, çok başarılı.

 Girişte neden çekildiğini anlamadığınız resminizi çıkarken photoshoplanmış haliyle alıyorsunuz, aaaa matador oluvermişsiniz. :)


Retiro


Şehir parkı olan Retiro'yu es geçmeyin. Girmeden yiyecek bir şeyler aldık biz, piknik yapmak çok keyifliydi. Etrafta çok seçenek var, içeride ise fazla şansınız yok 1-2 yer sadece. Sürahiyle Sangria içebilirsiniz burada. Hem çok lezzetli hem de buz gibi, oh iyi geliyor.


Ortasındaki kocaman gölde kayıkla gezebilirsiniz. Ya da bizim gibi bi gölge bulup manzaranın tadını çıkarabilirsiniz.


Park "çok" büyük. Yürü yürü sonunu getiremedik. Sadece güllerden oluşan bir bahçesi bile var.


Bir de sırça köşk var. İçine girmemizle her tarafımızdan terler boşalması bir oldu. Zaten aylardan Temmuz, hava 30 derece; bir de sera ortamına girdik, aklımı kaybediyordum. Düşman başına, dışarıdan iyidir.


Sangria için  burada. Demiştim di mi? Sangria güzel. Sıcak çarptı.


Caixaforum


Atocha'ya yakın bir dik bahçe. Aslında bir tasarımcının eseri. Müzenin duvarına dikine bir bahçe yapmış. Yakınından geçeceksiniz nasılsa, bence görün.

Mercado De San Miguel


Burası bir yemek pazarı. Alışveriş merkezlerinin yemek katı vardır ya, işte onun güzeli. :) Şöyle oluyor; her vitrin birbirinden değişik ve lezzetli ürünlerle dolu. İçki standlarının birinden şarabınızı veya biranızı alın, elinizde onunla geze geze yiyin. Veya hepsini bir tabakta toplayıp ortadaki masalara da kurulabilirsiniz.


Burada muhteşem bir yemek kültürüyle karşılaşacaksınız. "Tapas" nedir, kaç çeşit olabilir derseniz cevabı burada. Yalnız bizim balık yemi olarak kullandığımız sülünes burada tabakla 10€'ya satılıyordu. Görmemiş gibi yapıcam.

Deniz ürünlerinden etlere, elim kadar karideslerden binbir çeşit meyveye, en iyi şaraplardan buz gibi biralara... Aklımızın burada kaldığı kayıtlara geçsin. Sırf burası için geri dönesim var.


Bu konuyu kapatalım. Gidenleri çok kıskanıcam galiba.

Palacio Real


Yine yürüme mesafesinde olan kraliyet sarayı görülmeye değer bir mimariye sahip. Koca heykellerden mini mini ayrıntılara kadar.


Bol bol fotoğrafla ayrılacağınız bu saray Avrupa'nın en büyüğü ve giriş 10€.



Böyleyken Böyle...

Bizce Madrid yaşanası bir şehir. Ruhumuza, zevkimize ve keyfimize çok uydu. Mutlaka tekrar görüşeceğiz!

10 Mayıs 2015 Pazar

İlksöz

Merhaba Dünya!(burada yazar Türkçe anlayabilen insanlardan söz ediyor aslında)

Bloglardan hiç anlamam. Yalan yok. Yazmak ise benim için de birçoğumuz gibi Facebook durum güncellemelerinden ibaret. - kafası karışmış hissediyor.

Ancak blog konusu "gezi" olunca faydası tartışılmaz. Ne zaman bir rota belirlesek ilk işim rotayla ilgili blog yazılarını okumak olur. Ne yapayım, ansiklopedi mi karıştırayım? Herkesin gezi anlayışı farklı olmakla birlikte bana uysun ya da uymasın gerçek yorumlar çok değerli. Sonunda bir sentez oluşturup ona göre plan yapmak, yaklaşık bütçe belirleyebilmek paha biçilemez.

Dünyayı gezmiş falan değiliz ama (ki bu gezmeyeceğimiz anlamına gelmez, evren bunu duyarsa sevinirim); gördüğümüz  şehirler birilerine faydalı olacaksa ne mutlu. Hem anılarımız da en özet şekilde zamanda bir yerde asılı kalmış olsun işte fena mı! Döner döner bakarız.

Oldu o zaman... görüşürüz!